DÜNYAYI KURTARAN KADINLARDA ARA

18.11.15

hem mandalinanın hem de SYFF'nin mevsimi geldi

2008 yılından bu yana, dünyayı kurtarmak isteyenlere ilham veren belgeselleri Türkçe altyazıyla ve ücretsiz olarak seyirciyle buluşturan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali'nin bu yıl 19-22 Kasım tarihleri arasında, Adana, Ankara, Antalya, Artvin, Balıkesir, Bayındır (İzmir), Bodrum (Muğla), Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Eskişehir, Fethiye (Muğla), Giresun, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Trabzon ve Urla (İzmir)'da izlenebilecek olan programlarını sabırsızlıkla bekliyoruz. Festivalde bu yıl yine pek çok güzel ve ilham verici belgesel izleyeceğiz ve belki bunlardan bazılarını yine yazacağım, ama bu yazıda sadece birinden bahsedeceğim: Gerçek Bedel.


Giyim dünyanın en büyük ve güçlü endüstrilerinden biri. Tükettiğimiz her şey gibi giysilerimizin de, etiket fiyatının ötesinde, dünya için bir bedeli var. Bu bedeli bazen sağlığımızla, bazen doğa tahribatıyla, bazen de toplumsal adaletsizlik ve emek sömürüsüyle yine biz, hepimiz ödüyoruz. Ee, o zaman ne giyeceğiz? Hayatın her alanında olduğu gibi, burada da cevap bence ölçekte saklı: Ölçeği küçültmek, daha az tüketmek, daha uzun süre kullanmak, kendi ellerinle üretmek ya da küçük üreticilerden almak. İkinci el kıyafet kullanmak, yıpranan giysileri onarmak, örmeyi, dikmeyi, dokumayı öğrenmek ve elimizden gelmeyen şeyler için de küçük üreticiler bulmak.

Ben bu arayış sayesinde doğal boyalarla boyanmış doğal kumaşlardan el yapımı giysiler üreten sat-su-ma ile karşılaştım ve yaratıcısı Özge ile sizi tanıştırmak istedim. Özge'nin kendi ağzından hikayesi şöyle:

Ben, Özge, 30 yaşındayım. Bunun 27 senesini Ankara'da geçirdim, son 2,5 yıldır İzmir Seferihisar'da yaşıyorum. Hacettepe Üniversitesi'nde biyoloji okudum ve botanik yüksek lisansı yaptım. Akademisyen olma yolunda ilerlerken, akademi tarafından çizilen 'başarılı görünme' kriterlerinin kendiminkilerle uyuşmadığına karar verip doktora aşamasında akademiyi bıraktım. Sonrasında 3 yıl kadar Ankara'da şehrin kasvetinin içinde azıcık hareketlilik yaratabilecek yaratıcı etkinlikler düzenlemekle ilgilendim (www.yumusak-g.com), sanat sergileme konusunda bazı projelerde yer aldım (www.torun-web.com). Derken kendimi yaşadığım şehri tüketmiş buldum ve sadece yazı geçirmek için Seferihisar'a geldim. 2 ay sonra dönüş vakti geldiğinde biletimi iptal ettim ve alışık olduğum hiçbir şeye devam etmek istemediğimi kabul ettim. 2013 yılının yazı oluyor bu.

Sonra Seferihisar'daki hayatım bir süre belirsizlik içinde geçti. Bir şeyler üretmeye başlamam gerektiği konusunda hiçbir şüphem yoktu ama hangi parçaları birleştirmem gerektiğini başlangıçta bilemiyordum. Çeşitli denemeler ve arayışlar sonucu oradan oraya salınırken, tamamen tesadüfen internette doğal boyama ile karşılaştım, sadece bir olgu olarak, böyle bir şeyin uygulanıyor olduğu bilgisiyle karşılaştım. Sonrası çok hızlı gelişti. Anında bu konuyla ilgilenmem gerektiğini hissettim, hemen araştırmaya, notlar almaya, denemeler yapmaya başladım. Bitkileri tanıyordum, renklerle ve kumaşlarla oynamayı seviyordum, dolayısıyla çok zevk alıyordum yaptığım şeyden. Konuyu çözmem, kendi uygulanabilir reçetelerimi oluşturmam 6 ay gibi bir süre gece gündüz çalışarak oldu. Üzerinde çalıştıkça daha da çok içine çekti konu beni. Doğal boyama gerçekten uçsuz bucaksız bir konu.

Fotoğraf: Burçin Esin

Hayatım boyunca bir şey gibi olan şeylerle aram hiç iyi olamadı, hep o şeyin ta kendisi olan şeyler beni heyecanlandırdı. O yüzden doğal boyama konusuna başlangıçta basit bir ilgiyle başlamış olabilirim ama sonrasında bana o kadar çok şey hissettirdi ve öğretti ki, ben onu yönetmiyorum, o beni ele geçirdi artık. Her bir boyama kendi başına farklı bir deneyim, çünkü canlı moleküllerle çalışılıyor ve canlılığı hiçbir zaman tam olarak yönetemezsiniz. Ancak uyumlanabilirsiniz. Bu sebepten bambaşka bir insan gibi hissediyorum kendimi, bundan 3 yıl öncesine göre.

Velhasıl, doğal boyama hayatımın bir parçası haline geldikten sonra, bunu nasıl bir ürüne dönüştüreceğimi ve bunu insanlara nasıl sunacağımı bulmam gerekti. Çocukluğumdan beri hep kumaşlarla oynuyor ve kendime bir şeyler dikiyordum. Bunu bir iş haline getirecek kadar ciddiye almamıştım sadece, bir şeyler eksik gibiydi. Ama artık elimde bitkilerle boyadığım bir tomar kumaş vardı ve muhtemelen daha önceleri eksik olan şey de buydu. Doğal yollarla boyanmış giysiler üretmeye karar vermiş oldum böylece. Sonrası çok miktarda zaman, sabır, emek ve bunlarla birlikte gelen yoğun bir tatmin duygusu.


Fotoğraf: Burçin Esin

Yaklaşık 2 yıl süren tüm bu sürecin ardından, sat-su-ma 2015 yılının başından beri bir marka olarak var. Tüm parçaları elimde dikiyor ve bitkilerle boyuyorum. Bitkileri çoğunlukla kendim topluyor, çevremde bulamadıklarımı satın alıyorum. Boyama sürecinde toksik hiçbir kimyasal madde kullanmıyorum. Atıklarım da dolayısıyla toksik olmuyorlar ve onları gönül rahatlığıyla toprağa geri döndürüyorum. Diktiğim parçalarda sentetik hiçbir malzeme kullanmıyorum, buna fermuarlar da dahil. Sadece tahta ve sedef düğmeler kullanıyorum. Kumaşlarım saf pamuklu, kimisi el dokuması. İleride ipek ve yün de kullanmak istiyorum. Yapmak istediğim çok fazla şey var.

Ürettiklerimi www.sat-su-ma.com üzerinden görücüye çıkarıyorum. Markayı takip etmek için gerekli tüm sosyal medya araçlarının linkleri sitede mevcut. Onun haricinde genel olarak hayatımı ve üretim sürecini hikayeleştirdiğim bir instagram hesabım da var: @goohou

Bu yaz itibariyle Seferihisar haricinde, şehir içinde de, İzmir'in en eski mahallelerinden Konak Damlacık'ta bir atölye kurdum. Burada yakın zamanda doğal boyama ve dikiş atölyeleri düzenlemeye başlayacağım. İnsanlarla bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Bu günlerde nasıl bir sistem izleyeceğimi, nasıl bir program yapmam gerektiğini belirlemeye çalışıyorum. Dileyenler atölye ziyaretine de gelebilirler istedikleri zaman, öncesinde bana ulaşarak. Mail adresim ozgehorasan@sat-su-ma.com, atölyenin telefon numarası da 05392387422.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar